kevser çelik

Yazıyorum öyleyse harika!


Rota Yeniden Hesaplanıyor!

https://www.instagram.com/marz.art.studio/

Kafamızın içindeki duvarlar ve Dört Duvar.

1950’lerde Birleşik Devletler’de siyahi olmak hala çok zordu(Şu an kolaydı demek zor, hala “black lives matter” ya da yaşanılan coğrafyaya göre boşluğu dolduralım “benim de …. arkadaşlarım var.”). O yılları özellikle söylememin sebebi, ırkçılığa karşı hareketlenmelerin başladığı dönemlerdi. Terzi bir kadın olan Rosa Parks, çok yorgun olduğu bir iş sonrası otobüste ‘renklilerin’ değil de ‘beyazların’ yerine oturmakta direndiği için tutuklandı. Tutuklanırken kendisine zorbalık yapan polise neden böyle davrandığını sorduğunda “Bilmiyorum, yasa yasadır ve sen de tutuklusun” yanıtını aldı. Onun için bu zorbalık bir refleksti. Polis olduğu için değil, böyle öğretildiği, sorgulanmadığı için kendisinin bile göremediği duvarları vardı.

Rosa Parks “olay yerinde”

Peki bu hal sadece ‘beyazlara’ mı mahsustu?

Yine o yıllarda çok fazla beyaz tanıdığı olmamasına rağmen beyazlardan nefret eden tutuklu bir siyahi, zenci milliyetçiliğini savunan bir adamın görüşlerini benimsemeye başladı. Tüm kötülüğün kaynağı onlardı ve hepsinden kurtulmaları lazımdı. Kendisini o kadar adamıştı ki ismini bu davanın isimsiz hizmetkarı olduğunu belirtmek için bilinmeyen manasında X olarak değiştirmişti.

Neden tüm beyazlardan nefret edilmeli? Bilmiyordu, dava davaydı. Onun için bu nefret bir refleksti.

Müthiş bir konuşmacı olan Malcolm X, bu refleksle ırkçılığa maruz kalanlar için gerçek bir ses haline gelmiş, çok ünlü biri oluvermişti. Ama bence hayatındaki en etkileyeci zamanlar buralar değil. En etkileyici anı “Bir dakika, ters giden şeyler var sanırım” deyip başka dünyaları tanımaya gayret ettiği an. Üstelik oturduğu yerden kitaplara bakarak değil, gerçekten kalkıp yollara düşerek.

Bu olay Malcolm X’e de mahsus değil elbette. Bazen, dokunabilirmişim gibi gelen duvarlarımın içinde sürekli aynı soruları sormak kadar hayal kırıklığına uğratan ne var ki başka? Ya durumu kabullen ya da başka durumlara yelten. Ama tabii tutarlı bir düşünce sistemini kurmak, ve hatta sürdürmek gerçekten ızdıraplı.

Malcolm X’le yollarımız kesişince…

Salgında evlerdeyken, her deneyim dijitale taşınmıştı. Evde oturarak müze gezebiliyor, klasik tiyatro oyunlarını izleyebiliyordum.Bunun yanında yeni normale geçilir geçilmez mekanlar dolup taşmış, her bir alana olan talep öncesinden çok daha fazlalaşmıştı; çünkü gerçek değişimi hareketlerde, farklı rutinlerde buluyoruz. Nörologları açıp dinleyebiliriz:)

Bu nedenle Malcolm X’in kalkıp ülke ülke gezmeye karar vermesi tesadüf değildi. Yıkmak istediği duvarları vardı.

Benim de yıkmak istediğim duvarlarım vardı. Bu nedenle bir yolculuğa karar verdim. Koordinatlarım değişecekti. Bunun için Malcolm X’i bambaşka bir adam yapan yere yönümü çevirdim. Yeniden doğduğum gün dediği yere ben bir sorunun cevabı için gidiyordum.

Ne diyordu Tyler Durden tiradında:

Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız.

Dövüş Kulübü Filmi

Benim derdim kendimle, duvarlarımla, kabullerimle, ait olma çabamla ilgiliydi. Değişikliğe olan direncimi kırmak, kendimi yeniden ve yeniden imar edecek zihin esnekliğine sahip olmak ve dönüp bakabileceğim referanslarımı hem geçmişle hem de gelecekle bağlantı kurabilecek tutarlılığa getirmek istiyordum.

Madem hareket bu kadar önemliydi, öyleyse sadece bir yolculuk değil, tüm rutinlerimi etkileyecek bir yolculuk olmalıydı bu. Giydiğim kıyafetin farklı olması-ihram-, aldığım niyetin sadece kalbimde değil dilimde de yer bulması ve beynimin kendi sesimden duyması gerekiyordu.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Ya Rabbi 
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu.
Bileyim hangi suyun sakasıyım Ya Rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
İsmet Özel – Münacaat

40 derece, hissedilen çok daha fazlası, sıcakta iniyor uçak. Kitaplarda yıllardır okuduğum, benim için çok önemli insanların hayatlarının geçtiği, hayal etmeye çalıştığım o yerdeyim. Kafile ile yol alıyoruz adım adım.

İşte karşımda! Yeryüzünün ilk evi. İlk mabedi. Kabe.

Sonra “lebbeyk” diyorum. Sen çağırdın da ben geldim. Yoksa bu hiçliğin ortasına neden geleyim? Sadece Sen çağırdığın için buradayım. Peki neden çağırdın? Bana nedenini göster lütfen. Öylesine gelip gitmiş olmayayım. Bundan sonrasını değiştirecek nedeni göster.

Aklımda bir yandan da etmem gereken dua var. Unutma duanı, neydi? Ah, neyseki kolay hatırlanabilir bir dua seçmişim.

Afiyet ver diye dua ediyorum. Burası için de sonrası için de bedenen de ruhen de afiyet ver!

Tavaf yapıyorum sonra, say yapıyorum iki tepe arasında. Dışarıdan bakıldığında sadece yürüyorum aslında. Kendimi dinliyorum oysaki içeride, etrafımda onlarca milletten yüzlerce insan varken.

Sonra o sıralar okuduğum Fatma Bayram’ın kitabında şu minvalde bir cümleye rastlıyorum:

“Tevekkül ve iman, insanın hayatının ilk dönemlerinde kurduğu bağların sağlığı ile doğrudan orantılıdır.”

Şimdilerde psikolojide çok konuşulan bağlanma biçimleri inancıma tesir edecek düzeyde miydi? Bir insana güvenle Allah’a güven paralel miydi? İşleri biraz akışına bırakmak, kaygıyı yenmek, değerler sistemi oluşturmak, aidiyeti öğrenmek ve nihayetinde bir Yaratıcı’ya inanmak birbirimizle olan ilişkimize bu kadar bağlı mıydı gerçekten?

Öğrenmem gereken güvenin kendisiydi. Yola, yoldaşa, kendime ve en temelde de anlam değer dünyamı oluşturacak inanç sistemine.

Tüm yolculuğum bunun içinmiş meğer. İçimde olanın bitenin bağlantılarını, bunlara duymadığım güveni artık inşa etmek, göstermek ve aslında ne kadar önemli yerlere dokunduğunu fark etmekmiş.

Bulunduğum yerle barışmak için geriye doğru da düşünmeyi çok amaçlamıştım. Tabii ki ah şöyle olsaydı dediğim anlar olmuştu; ama o an Kabe’de, İbrahim Makamı’na bakarken bir perde açıldı sanki aklımda. Kafamdaki duvarlar yerini önümdeki Dört Duvar’ın aidiyetine bırakıyordu sanki. Orası benim evimdi. Ben İbrahim’in milletindendim. Nemruta karşı duran, tek başına olmayı göze alan, emir ne gelirse gelsin uygulayan İbrahim(a.s.) benim atamdı.

Bu düşüncelerle tavaf ederken istemsiz Hz. Hacer, siyahi kadın geliyor gözümün önüne. Çabası ve tevekkülü ile bir medeniyet inşa eden, etrafında döndüğüm duvarların arasında sonsuz hayatını yaşamakta olan o güçlü kadın!

Başka bir siyahi, köle iken hayatının gidişatına el koyan Hz. Bilal, Hz. İbrahim’den sonra ikinci kez insanları buraya çağırıyor. Aslolan çağrı budur diye. Bu çağrıya uyup her gün beş vakit oraya, o Dört Duvar’a yöneliyoruz.

Yüzlerce yıl sonra başka bir siyahi, inancını ırkçılıktan, bu topraklarda nasıl temizlediğini anlatıyor, bir dönüm noktası yaşıyor.

Ve ben Nijeryalı siyahi bir hanımla yan yana bayram namazı kılarken, çocuklarını tam manasıyla bayram sabahına hazırlayan ailelere gıpta ile bakıyorum.

“Bu dünyada bir yolcu gibi yaşayın!” hadisi o an sanki sadece bana fısıldanıyor.

Umre imar kelimesindendi. Kendimi inşa edecek referansı bulduğumu hissediyorum. Harika bir keşif!

Gerçek son nerede?

Hikayelerde, filmlerde, kitaplarda belli bir zaman dilimini belli kişi ya da kişilerin bakış açısından dinlediğimiz zaman dardır ve anlatılacak konulardan konu beğenmek gerekir. Bir sonu olması gerektiğini biliriz. O gemi batar, o tufan biter, o bomba patlar. Sonrasında hikayenin kahramanları toz pembe mi yaşar?

Rosa Parks otobüste yerinden kalkmadı ama sonraları evini taşımak zorunda kaldı. Malcolm X geçirdiği dönüşümden sonra suikaste uğradı. Ben sorularla uğraşmaya devam ediyorum. Peki değişmesini umduğumuz neydi?

Aslında bu hakikate uyum sağlama süreci bana çok da zor gelmedi. Zira inandığım her şeye sadakatle bağlı olmama rağmen, her daim zihnimi açık tutmaya gayret ediyordum. Zekâ vasıtasıyla arayışa çıkan kişi, esneklikle el ele ilerlemelidir. Açık bir zihin ise bu esnekliği yansıtmak için zaruridir, çünkü hakikat asla nihayete ermez.

Malcolm X-Hac Notları

Rota her an yeniden hesaplanır.

By:


“Rota Yeniden Hesaplanıyor!” için 3 cevap

  1. MUHTEŞEM.RABBİM ILMİNİ ARTTIRSIN İNŞAALLAH. YOLUN DA YOLCULUĞUN DA MÜBAREK OLSUN. HER DAİM YOLDA OL.

    Beğen

  2. Harika yazı emeğine sağlık.”Seyahatte seyretmekle kalmayın sülûk da edin “der derviş.Sen de dinlemişsin dervişi.
    Gönlüne sağlık, kalemine kuvvet.Maaşallah

    Beğen

SÜHEYLA ÇELİK için bir cevap yazın Cevabı iptal et